06 Ağustos 2024

Önemli bir cibilliyet sorunu

Hepimizin cibilliyeti, tanımı gereği ve doğal olarak farklı. Mesela bana göre de Erdoğan'ın cibilliyet sorunu var. Neden derseniz, bana göre de onun yaradılıştan gelen huy ve karakteri benim tanıdığım başka insanlarınkinden ve benden farklı

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP İnsan Hakları Başkanlığı'nca, parti genel merkezinde düzenlenen "İnsan Hakları Eğitim Programı"nda konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas Siyasi Büro Başkanı Haniye'nin öldürülmesi üzerine Türkiye'nin gösterdiği tepkideki aşırılıkları eleştirenlere çok kızdı.

"Ev zencileri" diye yeni bir kavram icat etti.

Bu iyi bir şey mi kötü mü, önce anlayamadım. Geçmişte kendisi gibi düşünenleri de "zenci" diye tanımladığını hatırlayınca, "ev zencisi" olmanın belki de iyi bir şey olduğunu düşündüm ancak bu düşüncemi kafamdan kovmam için çok beklemedim.

Çünkü Cumhurbaşkanı'nı, kendisi gibi düşünmeyenlere iyi sözlerle hitap etmek gibi bir huyunun olmadığını bilecek kadar tanıyoruz.

"Zenci" kelimesini kullanmak zaten sorunlu, bu kavrama bir de "yabancı uşaklığı" anlamında "ev zencisi" açılımı getirmek daha da sorunlu ve ırkçı bir bakıştan kaynaklanan hakaret içeriyor.

Nitekim aynı konuşmasında Haniye'nin öldürülmesinden sonra Türkiye'nin izlediği yolu eleştirenleri "bazı cibilliyeti bozuk olanlar bizim ona gösterdiğimiz bu ilgiyi kabul edemiyor" diye eleştirdi.

Burada da "cibilliyeti bozuk" deyimini hakaret olarak kullanıyor.

"Cibilliyet" yaratılıştan gelen huy ve karakter anlamına gelen bir sözcük.

Karşıtı "cibilliyetsiz" oluyor ki Erdoğan'ın bunun yerine "cibilliyeti bozuk" demeyi tercih etmiş.

"Yaratılıştan gelen huy ve karakteri bozuk" anlamında!

Arada bir "yaratılanı yaratandan dolayı sevdiğini" filan da söylüyor ama belli ki o söz içselleştirilmiş bir düşünceye karşılık gelmiyor.

Tabii hepimizin cibilliyeti, tanımı gereği ve doğal olarak farklı. Mesela bana göre de Erdoğan'ın cibilliyet sorunu var.

Neden derseniz, bana göre de onun yaradılıştan gelen huy ve karakteri benim tanıdığım başka insanlarınkinden ve benden farklı.

Hakaret etmeden konuşmak, bir fikri başı sonu belli, düzgün cümlelerle açıklamak ve eleştiriyi nezaket sınırları içinde tutmak konusunda "yaradılışından gelen huy ve karakter" farklılığını yadırgıyorum.

Sonuç olarak hepimizin aynı şeyi düşünmesi gerekmiyor. Türkiye'nin uzun vadeli çıkarları açısından bakarsak, Haniye konusundaki tepkinin aşırılığı çıplak bir şekilde önümüzde duruyor.

Daha önce Sisi'ye karşı Mursi için gösterilen tepki de tıpkı bugünkü gibi aşırıydı ve Türkiye'nin uzun vadeli çıkarlarını zedeledi. Şimdi barışacağız diye Sisi'nin önünde bir takla atmadığımız kalıyor. Aynı durum Suriye iç savaşı ve Esad'la olan şahsi kavgası için de geçerli.

Bugünkü İsrail yönetimi kuşkusuz ki soykırım ve etnik temizlik suçuyla günün birinde mutlaka yargılanacak ve mahkûm olacak.

Bunun için nutuk atmak, mitinglerde bağırıp çağırmak, eline kılıç alıp cami minberine çıkmak değil, uluslararası hukukun bütün yollarını sonuna kadar kullanmaya gayret etmek gerek. Diplomasiyi bunun için kullanmak, herkesle konuşabiliyor olmak, barışçı bir cibilliyete sahip olmak gerekiyor.

"Yurtta hukuk, cihanda hukuk" diyeyim, bu bahsi kapatayım en iyisi!

* * *

Bizimkisi "analog faşizm"!

Bu ülkeyi yöneten insan "dijital faşizmden" yakınıyor. Gerçekten çok tuhaf bir ülkede yaşıyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Instagram'ın erişime kapatılması ile ilgili eleştirileri yanıtlarken sosyal medya şirketlerini de eleştirdi.

Filistinli kurbanlar için yapılan sınırlamaları "dijital faşizm" olarak niteledi.

Sosyal medya şirketlerinin kullandıkları algoritmaları, daha çok demokrasi için değil, daha çok kâr için düzenlediklerine kuşku yok. İsrail yönetiminin Filistin'de işlediği insanlık suçlarının örtbas edilmesi gibi siyasi amaçlı sınırlamalar uyguladıkları da bir sır değil.

Ama bu durum, bugün Türkiye'de "analog faşizm" altında yaşadığımız gerçeğini değiştirmiyor.

Dijital faşizme karşı analog faşizm gibi bir saçmalığın içindeyiz!

Sosyal medyanın Filistin konulu sansürüne karşı, sosyal medyayı tümden sansür etmeye yönelik bir tuhaflık!

Sosyal medyayı içerik kaldırdığı için dijital faşizmle suçlayacaksak, sadece bedelini ödeyenlerin izleyebileceği filmler, diziler için video streaming platformlarına cezalar kesen, içerik kaldırtan RTÜK'ü ne yapacağız?

Bundan da kötüsü var: Yönettiğiniz ülkede, halkın kendisini temsil etmesi için seçtiği Milletvekili, Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı olarak hâlâ hapiste.

Hukukun yerini keyfilik almış, Anayasa'nın tanıdığı hak ve özgürlükler kullanılamıyor.

Bu ülkeyi yöneten insan "dijital faşizmden" yakınıyor.

Gerçekten çok tuhaf bir ülkede yaşıyoruz.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Dur bakalım neler olacak

Dışişleri Bakanı'nın, Türkiye'nin BRICS üyeliği talebini doğrularken dile getirdiği "Avrupa Birliği ile ekonomik entegrasyonumuz üyelikle taçlansaydı, belki birçok konuda arayış içerisinde olmayacaktık" sözlerinden anlıyoruz ki, Erdoğan yönetimi BRICS üyeliğini AB'ye alternatif olarak görüyor

"Aklını gerektiği biçimde kullanan" YSK!

"İmamoğlu kime ahmak dedi" tartışmasının temelinde, o tarihteki Yüksek Seçim Kurulu'nun, İstanbul'da aynı zarftan çıkan dört oy pusulasından üçünü geçerli, birini geçersiz sayması yatıyor; hatırlarsınız...

Demek ki çocukluklarını boşa harcamışlar!

Öyle anlaşılıyor ki kimliğinin en önemli bölümünün İslam olduğunu sergilemekten özel bir haz alanların ne Allah'tan korktukları var ne de kul hakkı yemekten!

"
"